Bu haber :04/09/2020 13:33 Tarihinde Eklendi 3523 Kez Okundu

DOĞU AKDENİZ EKSENİNDE TÜRKİYE

Doğu Akdeniz serüveni İsrail’in 1999 yılında, Aşdod limanı açıklarında  doğalgaz rezervi keşfetmesi ile başladı denilebilir. 1999’da gerçekleşen bu gelişme ilk etapta birkaç petrol şirketinin ilgisi dışında pek kimsenin ilgisini çekmedi. Aşdod limanı açıklarından sonra , 2009-2010’da Hayfa açıklarındaki Tamar yatakları izledi. Denizin yaklaşık 5 bin metre derinliğindeki yatakta 238 milyar metreküp doğalgaz bulunduğu hesaplanmış. Hemen ardından dünyanın en büyük doğalgaz rezervi sayılan Leviathan sahasında ise 450 milyar metreküp doğal gaz rezervleri bulunması ile başta  bölge ülkeleri, uluslararası petrol şirketleri ile büyük güçlerin dikkati ve gözü bu bölgeye döndü. İsrail, Doğu Akdeniz'deki Leviathan sahasından Mısır'a ilk doğal gaz sevkiyatına Ocak 2020 başladı. Doğu Akdeniz’de yaşanan bu gelişmelere ilaveten Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) 2003 yılında sözde Münhasır Ekonomik Bölgesi’ni (MEB) ilan ederek bunu Birleşmiş Devletlere (BM) deklare etmişti. GKRY, 2003 yılında Mısır, 2007 yılında Lübnan ve 2010 yılında İsrail ile MEB sınırlandırma antlaşmaları imzaladı.Hukuk tanımız GKRY, KKTC ve Türkiye’nin uluslararası hukuktan kaynaklanan hak ve menfaatlerini ihlal etmeye bu adımlarla başlamış oldu.Hak ihlali ve uluslararası hukuk kurallarını çiğneyen Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) 2007 yılında, bir bölümü Türkiye ve KKTC’nin MEB’i ile örtüşen 13 sahada ihaleye çıkarak uluslararası petrol şirketlerine bu sahalarda sondaj lisansı verdi. 2011’de Afrodit isimli sahada yaklaşık büyüklüğü 130 milyar metreküp olan ilk rezerv keşfi yapıldı. 2019 yılındaysa 10. Parselde Exxon Mobil tarafından kazılan Glafkos kuyusunda tahmini büyüklüğü 140-220 milyar metreküp arasında olan yeni bir doğal gaz rezervi keşfedildi. Mısır’ın Zohr sahasında 2015 yılında bulunan dev rezerv bölgeye olan ilgiyi en üst seviyeye çıkardı.Doğu Akdeniz ‘de yaşanan bu gelişmelere karşın Türkiye ,hem Münhasır Ekonomik Bölgesi’ni (MEB)  ilanı ve hem de bölgede sondaj faaliyetleri konusunda bazı nedenlerden dolayı gecikmiştir. Bu gecikmenin en önemli sebeplerden bir tanesi Türkiye’nin bölgedeki gelişmelere ve Kıbrıs Sorununa barışçıl, adil ve uluslararası hukuk çerçevesinde   kalıcı bir çözüm bulunması yönündeki yapıcı yaklaşımıydı.Doğu Akdeniz’de gecikmenin diğer bir nedeni de açık deniz petrol arama-üretim operasyonları konusunda teknik altyapı ve imkanın yetersiz olmasıydı. Türkiye’nin yapıcı bu tutumuna karşı GKRK ; başta Yunanistan, Avrupa Birliği Ülkeleri’ni, ABD’yi yanına aldı. Aynı zamanda uluslararası  medya kuruluşlarını ve lobi gücünü de kullanarak uluslararası arenada Türkiye’yi uzlaşmaz, askeri gücünü öne çıkartan bir ülke olarak göstermek için her türlü yol ve yöntemleri devreye sokmuştur. Doğu Akdeniz’de bunlar yaşanırken aynı coğrafyada 2011 yılında Arap Baharı ile bir çok ülkede başlayan eş zamanlı  iç kargaşa ve iç savaşlar Doğu Akdeniz meselesini çok taraflı, çok sorunlu , çok daha karmaşık ve belirsiz bir hale getirdi. Arap Baharı’nın bölgede bıraktığı ve halen devam eden tahribatı Doğu Akdeniz’e kıyıdaş ülkeler dışında bir çok ülkeyi de gelişen sürece taraf yapmıştır. Suriye’de başlayan iç savaş ile Rusya’nın ve İran’nın kendini Doğu Akdeniz’e dahil etmesi, Yunanistan’ın ekonomik krizinin çözüm ortağı Almanya’nın Doğu Akdeniz’de gizli bir el ile müdahale etmesi, Fransa’nın tarihsel sömürge  ruhunun yeniden canlanması ile sömürge arayışına girmesi ve en önemlisi Türkiye’ye karşı oluşan haçlı ruhuna Mısır,BAE,Suudi Arabistan gibi İslam ülkelerinde dahil olması ile bir çok sorun ve taraf türemiş oldu.Doğu Akdeniz konusunu Türkiye açısından daha da zorlaştırmak için tabiri caiz ise 7 düvel bir olmuş Türkiye yalnız kalmıştır.Bu Siyonist ve hukuk tanımaz ülkelerin tek amacı, Türkiye’yi bölgede siyasi, enerji, güvenlik ve MEB konularında izole etmek,
Türkiye’yi masada ve sahada sert tepkiler vermeye iterek uzlaşmaz, sorun çıkartan, komşularıyla sorunlar yaşayan ve uluslararası hukuka aykırı hareket eden bir ülke olarak göstermek, Türkiye’nin Suriye ve Libya’da ki barışçıl başarısına gölge düşürmek, Türkiye’nin Rusya’dan aldığı S-400 kaynaklı ABD ile yaşadığı F-35 gerilimini Doğu Akdeniz’e taşımak, Suriye’de Rusya ve İran’ın Esed rejimi ile olan işbirliğinden kaynaklı sorunları Türkiye’nin komşularıyla sözde yaşadığı anlaşmazlıkları gündemde tutarak uluslararası kamuoyunda Türkiye karşıtı bir algı oluşturmak,uluslararası medya, düşünce kuruşları, uluslararası kurumlar ve diğer ülkeler nezdin de Türkiye karşıtı çok yönlü ve planlı bir diplomasi atağı,Türkiye’yi enerjide güvenli olmayan bir güzergah olarak göstermeye çalışarak uluslararası enerji projelerinin dışında kalmasını sağlamaya çalışmak. Doğu Akdeniz’de oynanan her türlü Ali Cengiz oyununa karşı Türkiye ile Libya arasında 27 Kasım'da imzalanan deniz yetki alanları sınırlandırmasına dair mutabakat muhtırası, Doğu Akdeniz'deki oyun kurucu ülkeleri adeta mat etmiştir. Türkiye-Libya deniz sınırı anlaşması, Türkiye'nin Doğu Akdeniz'de Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ile imzaladığı anlaşmadan sonra bu konuda yaptığı ikinci anlaşma oldu. Bütün bu yaşanan gelişmeler neticesinde Doğu Akdeniz’de GKRY kaynaklı gerilimin en üst seviyeye tırmanması Türkiye’nin haklılığını bir kez daha ortaya koymuştur. Türkiye ve KKTC’nin Doğu Akdeniz’deki uygulamaları tamamen hukuki ve meşru uygulamalardır. Oynanan bunca senaryoya karşı Türkiye, kendisinin ve kardeş devlet KKTC’nin geleceği için Doğu Akdeniz’de Münhasır Ekonomik bölge sınırlarımızı her daim koruyacak ve KKTC’de bir deniz ve hava üssü tesis ederek kalıcı bir çözüme ulaşacaktır.

                                                           Dr.İmbat MUĞLU