Bu Yazı :30/03/2020 12:08 Tarihinde Eklendi 3222 Kez Okundu
KAYGI İLE YAŞAMAK...
Suskun bir zamanı adımlıyoruz.Çünkü ucunda ölüm var.Yarının ne olacağını hiç kimse bilmiyor. Buna rağmen yaşama tutunabilmek için yiyip içiyoruz.Artık insanoğlu için sestirme yol bitti ve tükendi. Para pul,para ve pulun gücü yerini endişelere bıraktı.Siyasi çatışmalar yerini suskunluğa bırakırken, Seneca'nın deyimi ile 'ölüm herkesi eşit kılar' sürecine girmiş konumdayız.Ülkemizde doğudan başlayarak köylerimiz dahi karantina altına alınmaktadır.Her kes sosyal medya hesaplarından, bir yığın paylaşımlarda bulunurken,halen umutlarla yaşama tutunmaya çalışanlar az değil.Bir sanat emekçisi olarak,geçen yıl 2019'da bu günü tatamlayan iki resim yapmıştım.Onları çerçeveleyip,galeriye asacam.O çalışmalar İsveç asıllı,ressam Edvard Munch'un 'Çığlık' adlı çalışmasına da bir göndermeydi.Bu çalışma 1895 yılında yapılmış ve yeryüzünün geleceğini,muştuluyordu aynı zamanda...Çünkü 1900'lere gelindiğinde, insanlığın ihtirasları savaşlardan yöneydi.Var olan uygarlıklar yıkılıp yeniden inşa edilecekti.İhtirasa bürünmüş insan aklı bunu emrediyordu ve nitekim,1914'de Birinci Dünya Savaşı başlamış,4 yıl süren bu savaşlarda,Anadolu insanıda birden çok yakının kayıp etmiş ve o yıllarda zuhur ublan bir yığın hastalıklar da savaşta ölenlerden fazla insanlar yitip gitmiştir.Çünkü ne bilim çalışabiliyordu ne de insan aklı düşünebilecek konumdaydı.
İdeloğum Alber Camus,o ylları şöyle tanımlar; 'Veba salgını Avrupa'da yaylıdığında...Tüccarlar değerli mallarını kurtarmaya...Zenginler ihtişam evlerini korumaya...Fakirlerse tanrıya yalvarmaya başladı...Onlar için kilise son kuruluş yoluydu...Kimse bilime güvenmiyordu...Herkes bilim adamlarını dinsizlikle suçluyordu...Ve bu cehalet 200 milyon insanı öldürdü.'
Şu anda ülkemizde ölü sayısı 130 lardayken,hastalık yayılmaya devam ediyor.Avrupa ise şaşkın,ölümlerin önüne geçemiyor. Bilim adamları ülkemizde sokağa çıkma yasağı 2021'in sonuna kadar sürebilir derken...İnsan yiyip içen bir canlı...ülkemizde başta doğal dengeler bozulmuş vaziyette,başta insanların su gibi ihtiyaçları dahi kısıtlı...Artık köylerde,bir zamanlar köyleri besleyen pınarlar kuruduğu için,en yakını 7 km.olan dere ve çay yataklarından enerji ile köylere su pompolanmaktadır. Yiyecek içecek,artık köylerde satın alma ile karşılanmaktadır. Çünkü üretim diye bir şey yok.Tarlalar bu gün ekilmeye kalkışılsa,tamamı kıraçlaşmış ve tarlaların içinde arsız bitkiler yetişmiş vaziyette...Halen insanların umut algısı içinde olmaları dahi düşündürücü.Hiç kimse tedbirden yana değil.Yanyana yürüyebiliyorlar ve bilim şu ana kadar net bir şey söylemiş değil.Dolasya kaygı ile yaşıyoruz..!